Songur zamanı bükmüştü. Kara delikten aydınlığa ulaşmıştı Ayşe’nin sarıp sarmalanışı ile. Tüm letaifleri tüm beynin loblarına, tüm beynin loblarını birer felsefi görüşe, tüm görüşleri de Yaratıcıya bağlamıştı. Aydınlık yakındı, gülümsemesi lazımdı. 5. Aşama geçiş, 6. Aşama kalıştı.
İnsanın özünü bulmasına bir insan vesile olmuştu. İnsana adasaydı özü şirk, Yaratıcıya adasaydı spekturumu geniş bir beyaz ile karşılacaktı ve Ayşe de elinden tutacaktı. İyi düşündü doğruyu bildiği halde, düşündü ki sinsin içine seçimi.
Yaşadıklarını belki yazamayacaktı Songur yeteri kadar, kelimeler eksik kalacaktı. Ayşe’yi öpüşü tamamlayacaktı, kokusu, teni… Şükür edip onu sonsuz isteyecekti belki, belki de bir şükür kapısı eyleyecekti El Vedud’u zikrederek!
Evrenin ana maddesi İnsandı, insanın Yaratıcının bir parçası olmasıydı, emanet beden, arı bir ruhtu.
Münir Amca böyle bir gence verecekti zaten kızını. Işığı görmüştü gözdeki, kalp yansımıştı göze, aynasıydı artık Ayşe’nin Songur. Yeşil deve iki kişi biniyordu artık yoğurt için, frenide yapmıştı Songur. Hikaye iyi bitmesi gerektiği için iyi bitmemişti. Yaşam tesadüf değil tevafuktu. Kıssadan bir hisse vardı.
“Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster. (Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.)”
Rum Suresi / 21. Ayet
.

Kültür, Sanat ve Araştırma Bloku.
Doğum ve ölüm arasında koşuşturup kendimi dünyaya astım. Üç çivi çaktım. Akıl, Kalp ve Ruh. Bilgelikte ise yaşa takılanlardanım. Gidip bir şeyler yazmalıyım.