Film Hissiyatı: The Holy Mountain (1973)
Film Hissiyatı” serisi için ilk adım olarak sürrealist ve güçlü izler taşıyan bir Alejandro Jodorowsky filmi seçtim. Taze taze yazıyorum hissiyatı çünkü filmlerin ağzımda bıraktığı tadı size aktarmayı tam ve herhangi bir noktayı atlamadan yazmak istiyorum.
Bu film,film severlere bir film tavsiyesi olarak değilde, araştırmacı izleyicilere değişik bakış açıları kazandırmak için denenebilir. Mide bulandırıcı görüntüler veya alışık olmadığımız cinsellik üstü sahneler içerebilir film. Ancak odak noktanız o üst düzey sahneler olmadığında ve mesaja yoğunlaştığınızda sembolleri kavrayarak filmi daha başarılı bulabilirsiniz.
Hatta bir hiciv ustası bile diyebilirsiniz.
Beklentiniz keyif verici bir film izlemek olursa, büyük ihtimalle izledikten sonra yorumunuz “Abi ben onu izledim, garip fantaziler var, hepsi çıplak.” şeklinde olur. Filmi izlerken şunu bilmeliyiz; bir konuyu anlatmak için illa o konuyu göründüğü, bilindiği gibi göstermek, anlatmak ya da hissettirmek zorunda değiliz kafasında yazılan bir film bu.
İzlemesi zor ve olayı kavradıktan sonra zevkli.
Karakterler eleştiri odağı bir yapboz parçası, büyük resim ise yaşadığımız ve kendi seçimlerimizle dolaylı ya da doğrudan olarak kirlettiğimiz dünyamız. Bu dünyadaki asıl özgürlük, büyük resmin tamamındaki resmi hiçliğe ulaştırmak. Renksizliğe kavuşmak. Peki hiçliğe ulaşmak o kadar kolay mı?
Zannetmiyorum. Film de zannetmemiş, baya sınırları zorlamış. O yüzden rengarenkliğe, cinselliğin zirvesine, normal heykellerinin yıkılmasına tüm dinlerden oluşan karma ritüeller ile cesurca yaklaşmış.
Sabır ve kafa yorma gerektiren bir film.
Özetle; Filmin hissiyatı rengarenk anlamı ise saydam. Böyle filme böyle hissiyat. Burdan Jodorowsky’e selam olsun. Zihnimi koskoca bir tuvale dönüştürdün pislik. Size de iyi seyirler, “tabut evlerden” (Gönderme) izlemeye devam.
