HALLAC-I MANSUR: En-el Hak

“Sendedir benim ulaştığım, sanadır kendimi sürükleyişim.”

Tavasin, Hallac-ı Mansur

Tam adı şöyledir: Ebu’l-Muğis Hüseyn b. Mansur el.Hallac el- Beyzavi. Hallae, bu günkü İran sınırları içinde, Beyza’ya yakın Tur denilen yerde h. 244 Im. 857 senesinde dünyaya geldi. Dedesi Muhammed adlı Zerdüşt dinine mensup bir zattır. Yetişme muhiti Basra olmuştur. _ Burada, Beni Temim Kabilesi azadlılarından muteber bir aileye mensup, Ummu’l-Hüseyn Karnabaiyye ile evlendi.

Çok erken yaşlarda, h. 260 senesinde kendini tasavvufa verdi. Tasavvufl yolda üç şeyhe hizmet etmiş, üçünden farklı alanlarda hi19i almıştır. Hocalarından birincisi Sehl.i Tüsteri’dir. 260-262 yılları arasında Ahvaz’da SchI’in yanında Hadis ,ve Kur’an öğren’ir. Bu sırada o, gece namazlarının hikmetini ve gerçek tasavvufi düşüncenin ne olduğunu anlar.

Çünkü bu asrın müslüm~nları sünnete ve Kur’an’a sıkı sıkıya bağlıdırlar. Tasavvufi anlayışından dolayı h. 261 senesinde Basra’ya sürülen Tüsteri’nin ardından Hallac da gider. İkinci üstadı Amr el.Mekkl’ (Ö. 297 j 909) dir. Hallac sünnete son derece bağlı, İmam Buhari’nin yetiştirdiği bu zattan dersler alır.

Ondan tevbenin zaruretini ve manevi haııere itibar etmeme gereğini öğrenir: “Tasavvuf, sıkı sıkı Kur’an’a bağlı olmaktan ibaret olup, sünnet de bu tarz düşünceye imkan verir”, şeklindeki fikri de bu zattan alır. Hallac h. 264 yılında bir mutasavvıfın kızıyla evlenir; ondan dört oğlu olur. Hallac’ın üçüneü ve önemli bir sima olan hocası, Bağdad Sufi Okulu’nun meşhur lideri Cüneyd.i Bağdadı’dir (Ö. 298/910).

Hicri 264-284 yılları arasında, tam yirmi yılonun hizmetinde bulunmuştur. Cüneyd’in, fikirlerini öğrettiği bir meclisi vardı. HalIfte, bu mecliste Nun, Futı, İbn Ata ve Şibli gibi meşhur mutasavvıflarla beraber oldu. Hal1ac bu meclisde, tasavvufi tecrübelerinin temelini teşkil edecek bilgileri öğrendi.

Cüneyd’in meclisinde Hallac, kendine has karakterini, çok geçmeden göstererek fikirleri ve görüşleri farklılık arzetti; sufi elbiseleri yerine çeşitli tipte ,elbiseler giydi.

Hallac bundan sonra kendini pek şiddetli riyazet ve i’tikaf hayatına verdi. Vaaz ve irşad seyahatleri dolayısıyla bu riyazeti zaman zaman kesintiye uğradı H. 282 de ilk haccını yaptı. Namaz kılarak, dua ederek, müşahedeyle meşgul olarak Kabenin yanında bir sene sıcaktan, soğuktan, yağmurdan kendini sakınmayarak bir yıl kaldı. Hicri 284 te Cüneyd’den ayrılan Hallac kendi yolunu çizdi ve diğer sumerden de ayrıldı.

Diğer mutasavvıfların ona itimadı kalmamıştı. Zira hareketleri, onu diğer müslümanlardan ayırmaktaydı. Sufi elbisesini tamamen terk etti ve askerlerin kaba adım verdiği bir tip elbise veya murakka (kolsuz cübbe) giydi. Hicri 284’ten 286’ya kadar Tüs. ter’ de inzivaya çekildi. Hicrl 286’dan sonra fikirlerini yaymak üzere seyahate çıktı.

Hallilc, hicri 286-290 yılları arasında Horasan’da dolaştı. Ahvaz’da kaldı. Orada hüyük itihar gönlü. Sonra Irak’a geçti, Fars ülkesine gitti. Fakat Kum’dan koğuldu. Hicri 291 de ikinci defa hacca gitti, sonra Bağdad’a geldi. Gayr-i müslimlere va’z etmek üzere Hindistan ve Doğu Türkistan’a gitti.

İslam devletinin sınırlarında HaIHk, asker kıyafetiyle, Keşmir’deki Hinduları, Maçin’deki Türkler’i İslam’a davet etti. Bu gidişinde Hoten ve Turfan’iı kadar uzandı.t8 Buralarda Hindu kast sınıflarından pek çok kişi müslüman oldu. Bu gün bile o müslümanlara “mansuri” denir.

Daha sonraları, Hind mistik anlayışını kendi tasavvun görüşlerine kattığı iddia edilir.

Bilhassa ‘fena’ hali ile, hint yoga’sındaki yok olma hali arasındaki henzerlik dolayısıyle de suçlanır. Hatta Hindistan’da sihir öğrendiği söylenir.I9 294-296 arası Mekke’de kaldığı III. haccında, ınüslümanları kendini ölrliirmek üzere davet etti.

Hakka vuslat yolunda kendini ölü sayarak, sürekli olarak kurban edilmesini istedi. Bu fırtınalı iç dünyası kendisine hem dost, hem de düşman simalar kazandırdı.

Muhalifleri arasında Zahiri mezhehi kadısı İbn Davud, Şii bir fırka olan Beni Nevbaht, M~’tezilenin ünlü alimi Ebu Ali Cübbai’yi sayabiliriz. Kendisini destekliyenler de şunlardı: Şafii kadısı İbn Sureye, askeri bir komutan olan Hüseyn h. Hamdlin, Hanbeli kıyamının tertipçisi tbnu’l-Mu’taz. Hatlac önce Ahvaz’a kaçtı.

Daha sonra Sus şehrine geçti fakat yakınlarından birinin ihbarı ile orada yakalanıp tevkif olundu. Rivayete göre, sekiz yıl hapiste kaldığı süre içinde, Bağdad’da şölıreti gitgide arttı. Bundan sonra, eskiden sufiyye mesleğine intisab edip bilahare ayrılmış bulunan Avarid adlı birisi, reisü’l-kurra makamında bulunan tbn Mücahid’e, Hatlac’ı, düzmece kerametler gösteriyor diye ihbar etti.

Hallac muhakeme edildi.

İlham akidesi, Allah aşkı uğruna kurban olma görüşü ve son olarak da beden kabesinin yıkılması gibi konuları ihtiva eden remizli, mecazlı ifadelerin ne mana ifade ettiğine bakılmaksızın, sözlerinin zahirine göre mahkum edildi. Onun “beden kabesinin yıkılması” ifadesi ardından Karmatııerin Ka’be’de gerçekten tahribat olayı vuku bulunca, ortalık iyice karıştı.

İşte bu Karmati olayı, Samani lerin bazı müridIeri himaye eder tutuma girmesi ve Hanbelilerin isyanı, Hatlac’ın mahkumiyetini hızlandırıcı faktörler oldu. Haııac ıçın başmabeynci Nasr ve annesi Sagab’ın halifeden af istekleri reddedildi. Halife Muktedir, Vezir Hamidin Malikı kıldısı Ebu Ömer Hammadl’den aldığı idam fetvasını tasdik etti. Yalnız bu arada Hallfıc’ın idamına sebep olan konu üzerinde ‘manevi hacc’ gibi bil’ başka varyantı da zikretmek gerek.

Orada şu ifadeler vardır: Halliic’ın Karmatı dalliği ithamıyla sorgulanıp yargılanması sırasın~ da, kendisine ait’ manevı hacc’ dan söz eden küçük bir defter ele geçer.

“Bir insan şer’ı hac yapmak isterse, evinin bir odasına yerleşir. Belirli şartlarla oraya bir mihrap yapar, orada temizlenir (gusı), ihrarnı giyer, şunları söyler, şunları yapar böylece namaz kılar, Kur’an’ın şu suresini ezbere okur ve bu odanın etrafında tavaf yapar, orada şu şekilde tesbihler yapar. Bütün bunları yapan, Mescid-i Haram’da Ka’be’yi tavaf etmiş gibi. OIur”

Kadılar tarafından bu husus kendisine sorulduğu zaman, Hallac inkar etmedi. Ancak keııdisinin bir nasihatte bulunduğunu, bir mecburiyet getirmediğini ve işittiği bir hadisi naklettiğini belirtti. Birinci kadı Ebu Ömer, Hallac’ı zındıklıkla suçlayarak ida~ına karar verdi. İkinci kadı, İbn Mücahid’in halefi İbn Buhlul, “eğer bu, bir hadisin nakledilmesi ise Hallac’a bunu tasvib edip etmediğini sormak gerekir.

Belki tevbe edip vaz geçer”, diye karar verdi.

Ancak Vezir Hamid, Ebu Ömer’in fetvasını kafi görerek İbn Buhlul’un olmamasından bilistifade . fetvayı onaylar. Zabıt katibinin oğlu İbn Zenci’nin hikayesi şöyle: “Her gün Haııac’ın müridlerinin evinde bulunan defter parçaları vezir Hamid’e getiriliyordu. Defterler onun önüne konuluyor, o da okuması için babama veriyordu. Hep böyle yapılıyordu.

Bir gün baba~, kadılardan Ebu Ömer ve İbn el-Uşramı’nin huzurunda Haııac’ın risaIelerinden birini okudu. Orada Hallac şöyle diyordu: Şer’i haccı yapmak isteyen bir kimse, buna imkan bulamıyorsa evinde kapalı bir oda bulur. Her tarafı temizler ve hiç kimse girmez. Orada Beyt-i Haram’da yapar gibi tavaf yapar. Mekke’de yapılan dua ve ibadetleri de yapar. Mesela, 30 öksüz toplar, onları giydirir.

Onlar yemeği yiyip ellerini yıkayınca, onlara birer gömlek ve yedi dirhem verir. İşte bu, ona hac sevabı kazandırır. Babam bunu okuyup bitirince Kadı Ebıl Ömer, Hal1ac’a bunu nereden aldığını sordu. O da Hasan Basri’nin, Kitabü’ı-thlas’ından aldığını söyledi. Bunun ‘üzerine Kadı, yalan söylüyorsun, senin kamn akıtılmalıdır’ dedi. tşte tam o sırada Vezir Hamid, şu söylediklerini yaz, diye araya girdi.

Halbuki Kadı daha cümlesinin bitirmemişti. Vezir Hamid, Kadı’ya tekrar söylediklerini yazmasını istedi. Kadı mevzuyu değiştirerek kendini savunmaya başladı. Hamid mürekkebi ona uzatıyor ve bir kağıda yazmasını söylüyordu. Kadı kabulden imtina etti. Fakat Vezir Hamid onu, başını uçurmakla tehdit ederek imzalamasını söyledi. O da fetvayıimzaladı;

“Kanını akıtmak helaldir.”

Ve mahkemenin diğer üyeleri de imzaladılar. Fetva okunduğu zama~ Hallac haykırdı: ,Bedenim korunmuştur, günahsız kanım akıtılamaz. Benim imanım tslam’dır. Mezhebim sünnet ve sahabeyi taltiftir. Benim sünneti inceleyen pek çok kitabım vardır. Kitapçılarda satılıyor. Allah benim kanımı korusun’.

Bunları tekrar ederken hakkındaki karar kaleme alınıyordu.

Dava bitti ve Hallac hücresine kondu”21 Karar, Hallac’ın arkadaşı başmabeynci Nasr tarafından Halife’ye ulaştırılır. Nası’, bu veli’nin idamı oğlunun üzerinde kalır, diyerek halifenin annesini korkuttu. Gerçekten Halife idamı emretti, fakat hastalandı. Kararını geri aldı. hastalıktan kurtuldu. Hamid, Halife’ye yeniden mektup yazarak idam konusunda onu sıkıştırdı. Halife vefat etti.

Vezir Hamid, emniyet amirine idamı icra etmesini söyledi. O da halkın ayaklanmasından korkarak bunu reddetti. Fakat Hamid, onu koruyacağını söyleyerek idarnın icra şeklini söyledi. Asılmak üzere idam sehbasına getirilen Hallac, kalabalık arasında bulunan Şibli’den seccadesini sermesini rica etti.

Şibli seccadeyi serince Hallac 2 rekat namaz kıldı. Birinci rekatta Fatiha ve Bakara suresi 155. ayetini, ikinci rekatta da Fatiha ile Alü tmran Suresi 185. ayetini okudu. Selamdan sonra münacat. Derken cellad Ebu’l-Haris geldi bir kılıç darbesiyle Hallac’ın burnunu uçurdu. Bembeyaz saçlar bir anda ‘kırmızıya boyandı.

O anda Şibli ve Hallac’ın dervişlerinden bir grup kendinden geçti.22 Hallac kemikleri görününceye kadar kamçılandı. Bu sırada Hallac susuyor veya Allah diyerek kamçı sayısını sayıyordu. Hallac’ın’ idamı konusunda rivayetler son derece aeıklı biçimde nakledilmekte olup, kaynaklardan elde edilebilen bilgilere göre, idamında uygulanan şekil şu düzendeydi.

I. Burnunun kesilmesi,
2. Kamçılan’ması,
3. Vücudunun parçalanması,
4. Darağacına asılması,
5. Teşhir olunması,
6. Kafasının uçurulması,
7. Cesedinin yakılması,
8. Vücud küllerinin bir minareden rüzgara savrulması veya nehre atılması.

(*) Ancak, biz bu durumu, İslami esaslar muvacehesiııde yoruma ve incelemeye muhtaç bulmaktayız. Hallac’ın son sözü şura Suresinin 18. ayetini okumak oldu: “Ona inanmayanlar, acele olmasını beklerler. İnananlar ise korku ile titrerler. Ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyamet günü hakkında tartışanlar, derin bir sapıklık içindedirler”. İdamı 24 Zilka’de 309/26 Mart 922 tarihinde vuku bulmuştur.

Hallac’ın Görüşleri

O, Sünnetle deruni tecrübe arasında mutlak hir uyum olmasını savunur. Vaazlannda daima Kur’an’a sarılmayı, çok sıkı riyazet yapmayı,
ruha sinmiş bir ibadet anlayışına sahip olmayı devamlı tevbekar olmayı,
durmaksızın Allah’ıaramayı bildirir. Kendisinin Allah’a ulaştığını hep
ifade ederdi.

Konuşmalarında en tanınmış ve en sahih hadislere mü.racaat ederdi. Ancak bu hadisclerin kendi tasavvufi tecrübelerine uygun
oldukları da gerçektir. Kaynaklar, hadis rivayetinde isnild zincirindeki
şahıslar yerine, sembolik isnadlar koyduğunu, yani insanlar yerine ilahi
isimler ve manevi varlıklar yerleştirdiğini ifade ederler.

Bundan gayesi isnadlarla konuşanın Allah olduğunu göstermekti. Mesela: “Hayatın ruhu, işitmenin ve insan görüşünün nuru, bana bildirdiler ki, gaybe, açık isim ve Allah’a göre, ademoğlu Bana sabahleyin toprağa secdc ederek kıldığı namazdan daha güzel bir ibadet sunamaz”. Hallac her kesimden İnsanlara hitap etmiştir.

Her kesime onlar gibi giyinerek gitmiş ve onlar gibi konuşarak hitabetmiştir.

Bunun içindir ki zaman zaman sözlerini anlamakta zorluk çekilir. Mu’teziliyc Mu’tezili gibi, sünniye sünni gibi konuştuğu söylenir. Bu sebepledir ki Karmati propagandası yaptığı söylenir. Gerçekte Hallilc, Hz. Ali sempatizanı idi. Mehdi gibi, Hz. İsa’nında döneceğini savunuyordu.

Ancak sünnete de sadık kalmak istediği biliniyordu. Mevcut iktidara itaatı emrederdi. Ölümü de bunu ispatlar. O, kalpleri kazanmaya çalışıyordu. Gayesi herkesin kulluk gereklerini yapmasıydı. Yine ilahi birliği yaşamak da onun hedeflerinden biriydi. Allah’ın aşkla yarattığına, Allah’ın insanda mevcut olduğuna dair ifadeleri vardır.

Ahiret hayatının avam ve havas için farklı olacağını savunur. avama hissı mükafat, havass’a da ccmallullahı kesikli müşahede mükafatı vardır. Hallfıc’a göre insan iki cepheli bir kalptir, biri şehvani -ki maddeye cğilimlidir- diğeri ilahidir-ki ruhtur-o Allah’ın ziyaretine açık hale gelebilmesi için kalbin a) aktif, b) pasif olmak üzere iki türlü tasfiyesi vardır.

Hallac, her şeyden önce iyi bir müslümandı. Onun tasavvufi düşüncesi tamamen Kur’an ve hadislerden kaynaklanmakta olup, sonlara doğru çevirisini sunduğumuz menakıbı okununca bu yönü kolayca görülecektir.

Mezheb olarak Hanbeli olmakla birlikte, mezhebIerin azimete ait ahkamını alarak onlarla amel etmeyi kendine mezheb edindiği, yine kendi ifadesinden anlaşılmaktadır. Takvasına gelince, ömrünün son kırk veya elli yılına ait farz namazların hepsini gusl abdesti ile kıldığı, gece namazıarını çokça kılıp iki rekatlı namazıarda hir Kur’an hatmi yaptığı Ahbar muhteviyatında zikrolunmaktadır.

Hallac’ın zikredilmeden geçilemeyecek çok önemli bir yönü de şudur: Kendi tasavvufi fikirleriyle, sünni İslam arasında sürtüşme ortaya çıkınca Hallac, birini diğerine feda etme yoluna gitmemiş her ikisine de sadık kalarak ölüme gitmeyi göze almıştır.

Onun meşhur ‘ENEL HAK” sözü tarih boyunca yargılanmış, kimi zaman tevil edilmiş, kimi zaman redde maruz kalmıştır. Öyle sanıyoruz ki, Hallac hakkında söylenenlerin tarih boyunca aldığı biçimler başlı başına bir araştırma konusu olabilir.

Hallac bu enelhak sözüyle kendisinin Allah olduğunu ifade etmek istememiştir.

18 nci yüzyılın ilk yarısında vefat eden Erzurumlu İbrahim Hakkı da Hallac’ın bu ifadesine şu beytle açıklık getirmiştir: Söyleyen Nasıruır Andan tereeman Mansur olur Hallac vahdet.i vücudcu mu yoksa vahdet.İ şuhndcu mu? Oryantalistlerden Haliac’ın vahdet-i vücudcu olduğunu ileri sürenlere rastlanmakla birlikte, burada Reynold Nicholson’ııı tezine İştirak etmemek elde değil. ,

Zira Haliac, uliihiyet konusunda tenzihi elden bırakmamakla birlikte, AhMrda da görüleceği üzere, özellikle bazı münacat ifadelerinde teşbihten de geri kalmamıştır. Hallac mütenahi ile lamütenahiyi birbirini uzaktan seyreden iki varlık halinde görmez, ki bu durumda şuhiidi tevhide nisbeÜ de uygun olmaz.

Hallde’ı Tutanlar ve Ona Karşı Olanlar

Hallde’ı Tutanlar ve Ona Karşı Olanlar
Haııac, İslam tarihinin kronolojik seyri içinde pek çok taraftar,
‘pek çok da muhalif bulmuştur. Kendi ifadesiyle “dinde taassub gösteren” muhalifleri, “hakkında hüsn-i zan besleyenler” de taraftarları
olmuştur. İşte bu keyfiyyet Haııac’ın vefat ettiği m.

922 tarihinde varid olduğu gibi] 066 yıl soma bugün de aynı canlılığıyla variddir. Tekke-Medresc mücadelesi içinde yukarıda zikrettiğimiz gibi Hallac’da nasibini alan önemli bir sufi simadır. Bu mücadelede Mevlana’nın
dediği gibi, sufilerin bulunduğu kefede daima “keııelerden tepder”
buluna gelmiştir.

Hallac’a muhalefet edenler:

  • İbn Davud
  • İbn Hazm
  • İbn Dıhyetu’l-Kelbi
  • Zehebi
  • İbn Mücahid
  • Maarri
  • A.Y. Kazvini
  • Bakıllani
  • İsferayini
  • Cuv~yni
  • . Şia Rafızileri

Hallac’a taraftar olanlar:

  • İbnSureye
  • Bir kısım şafiiler
  • A.T. Uşşari
  • İbn Akil
  • İbn Mukarreb
  • Şibli
  • Kuşeyri
  • Gazzali
  • Fahreddin Razi
  • Tevhidi
  • Suhreverdi-i Halebi
  • Niisıruddin-i Tuşi
  • İbn Seb’in
  • Şusİeri
  • Nasrabazi
  • İbn Ebi’l-Hayr
  • Yusuf-ı Hemedani
  • Hakim Sana’i
  • Yunus Emre
  • Feridüddin Attar
  • Nesimı’
  • Lamii
  • Muridi
  • Niyazi-i Mısri

Kaynak: HALLAC.I MANSUR / Ar. Gör. Ethem CEBECİOGLU


Seninde bize katılmanı isteriz. Sende BU FORMU eksiksiz doldurarak bize katılıp, yazarlar kadromuzda yer alabilirsin.
.

Kültür, Sanat ve Araştırma Bloku.

Döküntü Net

Bir Cevap Yazın