Müzikle Tedavi Tarihi
Müzik, eski zamanlardan beri insanlar üzerinde önemli bir yer işgal etmiş- tir. İnsanlar üzüntülerini, sevinçlerini, kahramanlıklarını, heyecanlarını, sevgilerini vb çoğunlukla müzik sanatını kullanarak ifade etmeye çalışmışlardır.
Müzik insanları bir hipnoz hali oluşturarak etkilemiş ve kitlelere zaman zaman yön vermiştir. Özellikle müzik, duyguları yoğunlaştıran bir özelliğe sahip olduğundan, pek çok medeniyetlerde dini duyguların güçlenmesinde, hastalıkların tedavisinde oldukça yaygın bir yöntem olarak kullanılmıştır.
1. Türklerde Müzik
Türklerde müzik, Türk tarihi kadar eskiye gitmektedir. Bazı tarih ve müzik bilim adamları en az 6000 yıldan beri devam eden bir Türk müziği tarihinden bah- setmektedir. Bu nedenle tarih sırasına göre Türklerde müzik ve müzikle tedavi;
- Orta Asya Türk Kültüründe
- İslam Medeniyetinde
- Selçuklu ve Osmanlılarda olmak üzere üç başlık altında incelenmesi uygun görülmüştür.
2.1. Orta Asya Türk Kültüründe Müzik
Orta Asya Türk Kültürü en az M.Ö. 1700 yıllarına kadar uzanan yaklaşık 6000 yıllık uzun bir süreyi içermektedir.
Mehter takımında görülen (M.Ö.1134-249) Çevgan Ortaçağda mucuk, buncuk, çagana diye bilinip, Ruslara, Lehlere, Ksiezye Turecki, İsveçlilere Turkist Klockspel, İngilizlere, Jinling Johnnie adlarıyla geçmiştir.
M.Ö. 8.yüzyılda önce dümbelek, düdük, çan, gong, çeng çeşitleri ile uzun saplı bağlama tipi çalgılar kullanılmıştır. Sonra tekkelerde halile, zilli maşa, şakşak gibi aletler kullanılmıştır. Daha sonra ise parmak zili, mehter zili, kaşık, kayrak ortaya çıkmıştır.Yine M.Ö.8.yüzyılda Batı Türkistanda pipa(bipa) denilen bir Türk çalgısı Çinlilerce keşfedilmiş, Ortaçağda ise ud ve onun değişik boylardaki ailesi ortaya çıkmıştır.
Üflemelilerden borular Türklerde çok eskiden beri kullanılmıştır. Ortaçağın başlarında muynuz, nefir aletleri görülmüştür. Yine bu çağda kaval, pişe, ney kul- lanılmıştır. Tulum yakın doğu menşelidir. Çift dilli zurna oldukça eskidir. Çıpçığ (bir ağız orgu) 8-16.yüzyıllar arasında kullanılmıştır.
Ritm aletlerinden, def (12.yüzyılda), tümrü (14.yüzyılda), daha sonra mazhar, daire, bendir, zenbez adlı aletler görülmüştür. Davul, Türklerde en yaygın olan müzik, ilan ve işaret aletidir. Çeşitli zamanlarda çeşitli adlarla kullanılmıştır.
Asya Hunları çeng’i çok sevmiştir, ilkçağın yatugan’ı sonraları santur ve kanun’u oluşturmuştur.
Türklerde telli çalgıların en eskisi bağlamadır. İlkçağda kopuzlar, ortaçağ da tanbur, tar ailesi, şudurgu, ravza (ırızva) sonraki yüzyıllarda bağlama ailesi (bozok, şarkı, karadüzen) olarak kullanılmıştır.
11. yüzyılda egeme, ıklığ, rebab, tanbur, keman, kemençe(klasik ve karadeniz) yay ile seslendirilmiştir.
Bir oktavlık müzikal aralığın sekize değil de altıya bölünmesi ve neticede bir oktav içinde yedi değil de beş ses aralığının kullanılması, batıda “pentatonizm”, Türklerde “beşseslilik” diye adlandırılmaktadır. Beşsesliliğin Orta Asya’dan Dün- yaya yayıldığı ve pek çok yerde devam ettiği gözlenmektedir. Örneğin; Urfa, Erzu- rum, Safranbolu köylerinde, Konya, Cihanbeyli, Niğde ve Eskişehir’de beşseslilik unsuruna rastlanmaktadır. Kazak-Kırgız, İdil-Ural, Kırım, Yakut, Karaçay Türkleri müzikal eserlerinde tam beşlilik, Özbek, Doğu Türkistan, Kafkas, Azerbeycan, Türkmen Türkleri müzikal eserlerinde yarım beşseslilik görülmektedir.
Orta Asya uygarlığı, eski dünyanın dört bir yanına yayılırken, her yerleşim yerinde de varlığını sürdürmüştür. 9. ve 11.yüzyıllarda yoğunlaşan göçlerle artan bir kültür akımı, Karadeniz’in kuzey ve güney yollarından batıya doğru sürekli taşınmış, eski dünyanın kavimleri ile tanıştırılmıştır.Bunun örneklerini pek çok eski seyahat-namelerde görmek mümkündür.
2.1.1. Orta Asya Türk Kültüründe Müzikle Tedavi
Orta Asya döneminde kullanılan kopuz veya saz tedavi edici, iyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan önemli bir çalgı olarak kullanılmıştır. Ayrıca Altaylar ve kuzeyinde davullar da hasta tedavisinde ve dini törenlerde özellikle “şamanlar” tarafından kullanılmıştır. Şaman herşeyden önce kendine özgü tekniğiyle, ruhu göklere yükselten veya yer altına indiren bedenin vücuttan ayrıldığını hissettiren bir trans (aşkın) ustasıdır. Kendisi davul çalarak ruhları hükmü altına alır, ölülerle, şeytanlarla, cin ve perilerle irtibat kurarak hastalara şifa dağıtırdı.
Daha sonra İslam dini tesiri ile “Baksı” adını alan tedavi eden hekimler Altay, Kaşgar, Kırgız Türklerinde ortaya çıkmıştır. Baksı, seans süresince müzik, şiir, taklit ve dansı sanatkar bir biçimde birleştirerek hastayı iyileştirmeye çalışmış- tır. Kendisinden tamamen geçtiği zaman(trans) yaptığı dansın özellikle iyileştirici bir güce sahip olduğuna inanılmıştır.
Yine Özbekistan’da da pek meşhur olmasa da halkın içinde “Kinne Yöyücü” ler yani nazar değen insanları tedavi edenler olmuştur. Onların da tedavi- leri, yine şarkı söyleyerek veya dans ederek şeytanı kişinin ruhundan kovmayı he- defleyerek olmuştur.
2.2. İslam Medeniyetinde Müzik
İslamdan önce, Arapların çoğunluğu deve, koyun sürülerini besleyerek gö- çebe bir hayat sürerek çadırlarda yaşamıştır. Bu yüzden güzel sanatların özellikle şiir kolunda ilerlemişlerdir. Sonra şiire yakın olarak müzik doğmaya başlamıştır. Araplarda terennüm iki türlü olmuştur;biri “gına,şarkı” denilen şiiirin müzik ile söylenmesidir, diğeri ise, “tagbir” denilen nesir halindeki sözlerin terennümüdür. Böylece dini olmayan musiki doğmuştur.
İslamlığın başlangıcında, musikiye karşı bir direnme gösterilmiştir. Şarkı söylenmek pek hoş karşılanmamıştır. Bunun sebebi, müzik ve şarkının insanı zevk ve sefaya yöneltmesi, dini vazifeleri ihmale götürmesi, ve cinsel istekleri teşvik etmesi olarak düşünülmesindendir. Daha sonra Peygamberin Kuran-ı Kerim’i güzel okuyanlara karşı memnuniyet duyması ile insanların müziğe karşı bakış açısını yavaş yavaş değiştirmiştir. İslamın ilk çağında Kuran ses perdeleri pek az olan minör gamından oluşan sade melodiler ile okunmuştur. Fakat zamanla güzel sesli kişiler ülkelerinin müzik özelliğini taşıyan melodilerle süslemeye başlamışlardır.
Yavaş yavaş musikinin cazibesine tutulan devlet büyükleri arasında şarkı söylemek, çalgı çalmak moda olmuştur. Böylece musiki derece derece ilerleyerek Abbasiler çağında daha üstün bir düzeye ulaşmıştır. Abbasiler döneminde yaşamış ünlü Türk-İslam bilgini ve filozofu Farabi yazmış olduğu Kitab ül Musiki adlı ese- rinde müziği nazari açıdan açıklamış, müzik aletleri hakkında bilgi vermiştir.
Türklerin İslamiyeti kabulü, 9.yüzyılın sonlarına rastlamaktadır.
İslamiyetten önce büyük göçlerle batıya taşınan bu eski kültür, kendi kültürleriyle
kaynaşmış ve değişik müzik türlerinin doğmasına sebep olmuştur. Türk-İslam kül- türü içinde esaslı bir yer edinen musiki özellikle saray ve tekkelerde, mehterhane çevresinde gelişmesini sürdürmüştür. Bu gelişmelerin merkezini ağırlıklı olarak mevlevihane ve enderun oluşturmuştur. Mevlevi ve diğer tarikat mensupları ara- sında büyük bestekarlar yetişmiş, hem dini hem din dışı musikinin gelişmesi ve ilerlemesi gözlenmiştir. Bektaşilik tarikatı içinde halk müziği varlığını sürdürmüş- tür.
2.2.1.İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi
İslam Medeniyeti tarihinde özelikle tasavvuf ekolü mensupları(sufiler) mü- zikle uğraşmış, kullanmış ve savunmuşlardır. Sufiler, akli ve asabi hastalıkların müzik ile tedavi edildiğinden bahsetmişlerdir.
Bu dönemde yaşamış büyük Türk-İslam alimleri ve hekimleri Zekeriya Er- Razi (854-932), Farabi (870-950) ve İbn Sina (980-1037) müzikle tedavinin bilhas- sa müziğin psişik hastalıkların tedavisinde ilmi esaslarını kurmuşlardır.
Farabi, “Musiki-ul-kebir” adlı eserinde müziğin fizik ve astronomi ile olan ilişkisini açıklamaya çalışmıştır.
Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri Farabi’ye göre şöyle sınıf- landırılmıştır:
- Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir.
- Rehavi makamı: İnsana beka(sonsuzluk fikri) verir.
- Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir.
- Büzürk makamı: İnsana havf(korku) verir.
- Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir.
- Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.
- Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.
- Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.
- Saba makamı:İnsana cesaret,kuvvet verir.
- Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
- Hüseyni makamı: İnsana sükunet, rahatlık verir.
- Hicaz makamı:İnsana tevazu(alçakgönüllülük) verir.
Farabi Türk müziği makamlarının zamana göre psikolojik etkilerini de şu şekilde göstermiştir:
- Rehavi makamı: yalancı sabah vaktinde etkili
- Hüseyni makamı: sabahleyin etkili
- Rast makamı: güneş iki mızrak boyu etkili
- Buselik makamı: kuşluk vaktinde etkili
- Zirgüle makamı: öğleye doğru etkili
- Uşşak makamı: öğle vakti etkili
- Hicaz makamı: ikindi vakti etkili
- Irak makamı: akşam üstü etkili
- Isfahan makamı: gün batarken etkili
- Neva makamı: akşam vakti etkili
- Büzürk makamı: yatsıdan sonra etkili
- Zirefkend makamı: uyku zamanı etkilidir.
Büyük İslam bilgini ve filozoflarından İbn Sina (980-1037) Farabi’nin e- serlerinden çok yaralandığını ve hatta musikiyi de ondan öğrenerek tıp mesleğinde uyguladığını ifade etmiş ve şöyle demiştir: “Tedavinin en iyi yollarından, en etkili- lerinden biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi müca- dele etmek için cesaret vermek, hastanın çevresi sevimli, hoşa gider hale getirmek ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla biraraya getirmektir.”
İbn Sina’ya göre “ses” varlığımız için zaruridir. Ahenkli bir düzen içersin- de, belirli bir şekilde ayarlanmış olan sesler, insan ruhu üzerinde çok derin tesirler yapar. Sesin etkisi insan sanatı ile zenginleştirilir. Yine İbn Sina’ya göre, ses tonu değişiklikleri insanın ruh hallerini belirtir. Müzik bestelerini bize hoş gösteren i- şitme gücümüz değil, o besteden çeşitli telkinler çıkaran idrak yeteneğimizdir. Bu- nun için seslerin düzenli olarak birbirine ahengi, besteleri, ahenkli vuruşların dü- zenli ve kaideye uygun oluşları, insanı derinden derine cezp eder.
Sonuç olarak, İslam medeniyeti döneminde, Er-Razi, Farabi, İbn Sina gibi Türk-İslam hekimleri, psikolojik hastalıkların tedavisinde; ilaç ve müzikle tedavi yöntemlerini kullanmışlar, bu yöntemler, gerek Selçuklu gerekse Osmanlı hekimle- ri tarafından tatbik edilerek 18 yüzyıla kadar geliştirilmiştir.
2.3. Selçuklu ve Osmanlılarda Müzik
İslamiyetten önceki Asya Türk Musikisindeki beşseslilik, dini tesirle birlik- te değişmeye başlamış ve bir gamda sekiz ses kullanılmaya başlanmıştır. Bu müzik yavaş yavaş Selçuklu müziğini ve bununla yakın ilgisi olan Mevlevi Müziğini oluş- turmuştur. 13.yüzyılda yaşayan Safiyüddin Urmevi büyük Türk-İslam bilgini ola- rak karşımıza çıkar. Safiyüddin, Türk Musikisi sistemini ilmi şekilde ortaya koy- muş, santur, nüzhe, mugni gibi çalgıları icat etmiştir.
Safiyüddin’den sonra, 1360-1435 yılları arasında yaşamış Hoca Abdülkadir Meragi’den doğunun yetiştirdiği en büyük bestekar, musiki bilgini, hanende, sa- zende olarak söz edilir. 1207 yıllarında doğmuş olan Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled Anadoluya gelirken mevlevi kültürünü oluşturan ney, rebab, çeng, kudüm, halile, mazhar gibi çalgıları getirmiştir. Musikiye zamanla Itri, İs- mail Dede Efendi gibi dahi bestekarlar girmiştir. Dini motifler yerini yavaş yavaş sosyal konulara terk etmeye başlayınca Türk Sanat Müziği, Mevlevi müziği ortaya çıkmıştır. Mevlana, özellikle rebab, ney gibi çalgılara önem vermiştir.
Bir taraftan Mevlevi ve Klasik Türk Müziği devam ederken, diğer taraftan Hoca Ahmet Yesevi’nin şiirleriyle ve Bektaşi nefesleriyle kopuz ve bağlama eşliğinde icra edilen Türk Halk Müziği’nde türkü, uzun hava, atışma, bozlak vb form- ları oluşmuştur.
Selçuklulardan Osmanlılara geçen askeri gayelerde kullanılan Mehter Mü- ziğinin yeniçeri ocağına takdiminde Hacı Bektaşi Veli’nin rolü olduğu söylenmek- tedir. Bu musiki türünde kös, davul, nakkare, kudüm, zurna, nefir, nısfiye, zil, zilli maşa vb kullanılmıştır.
Osmanlı sarayında II. Murat, II. Beyazıt, IV. Murat, II. Mustafa, III. Ah- met, III. Selim, II. Mahmut gibi bir çok değerli musikişinastlar yetişmiştir.Yine bu dönemde Itri, İsmail Dede Efendi, Hafız Post, Recep Efendi, Zekai Dede, Emin Dede, Nayi Osman Dede, Ebubekir Ağa, Kantemiroğlu gibi meşhur üstatlar yetiş- miştir.

2.3.1. Selçuklu ve Osmanlılarda Müzikle Tedavi
Tarih boyunca duygu ve düşüncelerin anlatım biçimi olan müzik; büyüsel, dinsel, askeri ve eğlence amaçlı olduğu kadar tedavi amacıyla da kullanıldı1. Farklı ritimler ve etkileyici sözler eşliğinde hastanın şifaya kavuşturulması, müzikle tedavinin temelini oluşturdu. Eski medeniyetler müziği duyguları harekete geçirme- de, kişiyi heyecanlandırmada ya da sakinleştirmede kullanarak müzikten eğitim, telkin ve tedavi amaçlı yararlandılar2. Tarihin bilinen ilk hekim modeli oldukları düşünülen Şamanların ritim, müzik ve dansın etkisiyle insanları adeta hipnotize ederek tedavi etmeye çalıştıkları bilinmektedir.
Antik döneme kadar hastalıkları tedavi etmek ya da kötü ruhları bedenden çıkarmak için kul- lanılan hızlı, yavaş, sert ya da yumuşak melodiler ile ikna ve etki edici sözlerden oluşan şarkılar müzikle tedavinin temelini oluşturmuştur. Eski Yunan ve Ro- ma’da müziğin insanı sıkıntılarından kurtarmada etkisi olduğuna inanılırken, Eski Mısır’da müzik hastalara güç vermede kullanıldı. Ortaçağ Avrupa’sında müzik Tanrının hediyesi olarak kabul edildi3. On dokuzuncu yüzyılda psikiyatri biliminin gelişimi, yirminci yüzyılda ilaçla tedavinin yanı sıra psikoterapi yöntemlerinin geliştirilmesi ve insana biyopsikososyal açıdan bir bütün olarak bakılması beraberinde bütün- leyici tedavi anlayışını getirdi. Yeni arayışlara yönelen psikiyatri bilimi müzikle tedaviyi yeniden gündeme getirdi.
İlk olarak II. Dünya Savaşı’nda yaralı askerle- rin kaldığı hastanelerde müziğin kullanılması müzikle tedavinin bir uzmanlık dalı olarak görülmesini sağladı ve 1960’lı yıllarda bu konuda eğitimli kişilerin yetişti- rilmesine başlandı. Ancak müzikle tedavinin bir alter- natif tedavi yöntemi mi yoksa bir rehabilitasyon yön- temi mi olduğu konusunda tartışmalar bilim dünyasın- da devam etti. Amerikan Müzik Terapi Birliği 1980 yılında müzikle tedaviyi; “Zihin ve fizik sağlığının kazanılması, sürdürülmesi ve düzeltilmesi için tedavi edici hedeflere ulaşmada uzmanlar tarafından müziğin sistemli bir şekilde kullanımı” olarak tanımladı.
Son olarak 1997 yılında müzikle tedavi; “İhtiyaç duyan bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihti- yaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan bir uzmanlık dalı” olarak tanımlandı ve gele- neksel tıbba uygun bilimsel bir tedavi yöntemi olduğu kabul edildi4. Türklerde müziğin tedavi amaçlı kullanımı ise hem İslamiyet öncesi, hem de İslamiyet sonrası dönemde süregelmiştir. Ancak ilk ciddi müzikle tedavi çalışma- larının Selçuklularda ve Osmanlılarda uygulandığı görülmektedir5. Selçuklu ve Osmanlılar döneminde öncelikli olarak akıl hastalıklarının tedavisinde kulla- nılan müzikle tedavinin uygulanması için, gerekli akustiği sağlayacak şekilde hastaneler-darüşşifalar yapılmıştır.
Bu makalede, Türklerde tedavide müziğin kullanımına kısaca değinilerek Selçuklu ve Osmanlı döneminde müzikle tedavi yapılan hastaneler hakkın- da bilgi verilecektir. ketlerinin bir makama ve nameye uygun olduğunu düşünüyorlardı. Müzikle tedavi, nabzın düşmesi, yük- selmesi, genişliği gibi hallerinin her birine farklı ma- kamın uygulanması ile başlamıştı7. Abbas Vesim ise, ilaçla tedavi edilemeyen hastalıklar için müzikle tedavi yapılması gerektiğini belirtmiş, bu tedavinin belli vakitlerde uygulanmasının daha olumlu etkiler yaratacağını söylemiştir. Vesim’e göre, soğuk zamanlarda sıcak nameler, sıcak zamanlarda soğuk nameler kullanılmalıydı5.
On dokuzuncu yüzyılda, Gevrekzade Hafız Hasan bin Ahmet, “Emraz-ı Ruhaniye-i Negamat-ı Musikiye İle Tedavi” eserinde, Türklerde akıl hastalıklarının mü- zikle tedavi edildiğine ve olumlu sonuçlar alındığına değinirken, özellikle durgun, hayata küskün ve çevre- ye ilgisiz hastalar üzerinde daha etkili olduğunu vur- gulamıştır2. Müzikle Tedavi Yapılan Selçuklu ve Osmanlı Hastaneleri Razî, Farabî, İbn Sina, Hasan Şuurî ve Gevrekzade Hasan Efendi gibi bilim adamlarının yaptıkları araş- tırmalar ve elde ettikleri sonuçları anlatan kitaplarını kullanan Türklerin, ilk ciddi müzikle tedavi çalışmala- rını Selçuklu ve Osmanlılar döneminde uyguladıkları görülür. Eski Türk hekimleri, korku, heyecan, kuşku ve ruhi bunalım gösterenlerin nabızlarındaki değişim Türklerde Müzikle Tedavi Batılıların ruh hastalarını bir hasta olarak kabul etme- yip onlara işkence yaptıkları ortaçağda Türkler onları birer hasta olarak kabul etmiş; ruh sağlığına, ruh has- talarına ve tedavilerine büyük önem vermişlerdir. Ruh hastalıklarının müzikle tedavisini ilk defa düzenli ve bilinçli bir biçimde uygulayan ve bu tedavinin öncü- lüğünü yapanlar Türkler olmuştur2,6. Tarihi bilgilere göre 6000 yıl öncesine dayanan Türk müzik tarihinden söz edilmekle birlikte, Türkler mü- zikle tedavinin esaslarını Araplar ve Acemlerden al- mıştır.
Hoca Nasır Musa, Abdülmümin Safi, Safiddin Barid, Keyhüsrev vb Arap bilginleri ve Farabi, Tabip Şuuri, müzikten anlamayan bir hekimin, tıpta bilgin ve mesleğinde yetenekli olamayacağı için teşhis de ya- pamayacağını söylemişlerdir. Bu bilginlerin hepsi, müziğin insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkilerin- den bahsetmişlerdir. İbn Sina “Kitabü’ş Şifa” eserin- de;“Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri has- tanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çev- resini sevimli hale getirmek, ona en iyi musikiyi din- letmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmek- tir.” diyerek, müziğin tedavi boyunca kişiye güçlü bir moral desteği verdiğini belirtmiştir.
Hekimler ve de- neyimli bilginler, insan nabzının müziğin hareketli makam ve usulü ile ilgisi bulunduğunu ve nabız hare- ve bu değişimin neden olduğu huzursuzluk için hasta- larına çeşitli melodileri dinletirler, bu sırada nabızları- nı kontrol ederek hastaya en uygun melodiyi bulurlar, hatta aynı hastalığı olan hastaları bir araya getirerek tedavi ederlerdi3. Akıl hastalıklarının tedavisi için yaptırılan hastaneler- darüşşifalarda müzikle tedavi amacıyla, belirli gün ve saatlerde mehterhane-i hakani çalınırdı5. Bundan baş- ka ayrıca musiki takımları da vardı. Kullanılan müzik aletleri; zurna, davul, trampet, nakkare, zil, kös vb idi7.
Selçuklular Döneminde Müzikle Tedavi Yapılan Hastaneler – Nureddin Hastanesi (1154) İlk kez Selçuklu hükümdarı Dukak tarafından Şam’da inşa ettirilmiş olan bu hastane, Selçuklu Sultanı Zengî Atabeyi Nureddin’in Şam’ı ele geçirmesinden sonra 1154 yılında onarılarak yeniden faaliyete geçirilmiş ve “Nureddin Hastanesi” adını almıştır. Bu hastanede akıl hastaları için özel bir bölüm bulunduğu ve bu bölümde müzikle tedavi yapıldığı bilinmektedir8,9. Hekimbaşı Abdül Mecid Efdal ud-deve Muhammed bin Abdullah el-Bahili, hem hekim hem de müzisyen olup, müziğin hastalıkların tedavisindeki yerini de incelemiştir. Darüşşifaya 1648 yılında gelen Evliya Selçuklu ve Osmanlılarda Müzikle Tedavi Çelebi, bu hastanede akıl hastalıklarına müzikle tedavi uygulandığını anlatmaktadır.
Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Maristanı (1206) Anadolu Selçuklularının ilk sağlık kuruluşu olan kompleks, Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından, tüberkü- lozdan vefat eden kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine, darüşşifa ve tıp medresesini içerecek şekilde inşa edilmiştir10,11. Bu özelliği ile Selçuklula- rın ilk tıp medresesi olma özelliğini taşımaktadır. Darüşşifada, ruh hastaları için 18 odadan meydana gelen Bimarhane bulunmaktadır. Bu yapının mimari özelliği, müzikle tedaviye uygun bir yapı olduğunu düşündürmektedir12. Bu yapı bugün, Kayseri Gevher Nesibe Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmet vermektedir. – Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Turan Melik Darüşşifası) (1228-9) Darüşşifa kısmı, 1228 yılında, Erzincan Beyi Fahrettin Behram Şah’ın kızı Turan Melik Sultan tarafından yaptırılmıştır10,11. Anadolu’da müzikle tedavinin uygu- landığı merkezlerden biri olan darüşşifa, 1985 yılında UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesinde ilk 3 içine girmiştir4. –
Amasya Darüşşifası (1308) İlhanlı hükümdarı Olcayto Mehmed döneminde, pren- ses Yıldız Hatun’un Anber bin Abdullah’a yaptırdığı darüşşifa, çevrenin hekim ihtiyacını karşılamak için hekim yetiştiren bir kurum olmuştur10,11. Bu darüşşi- fanın en önemli özelliği; dünyada akıl hastalıklarının müzik ve su sesiyle iyileştirildiği ilk yer olmasıdır. Ses titreşimlerinin doğrudan beyin dokularına etki ettiği düşüncesi, ruh hastaları üzerinde müzikle tedavi uygulanmasını sağlamıştır. Tanzimat döneminde önemini yitiren darüşşifa, 1939 depreminde hasar görmüş, 1945 yılında dış cephesi onarım görmüş, 1999 yılında ise Belediye Konservatuarına devredil- miştir4,6. Osmanlılar Döneminde Müzikle Tedavi Yapılan Hastaneler – Fatih Darüşşifası (1470) İstanbul’da 1470 yılında kurulan Fatih Külliyesi’ne eklenen 70 odalı, 200 yataklı Fatih Bimarhanesi (Bî- mârhane-i Ebûl-Feth) akıl hastaları için yaptırılmıştı. Bu hastane döneminde Avrupa’nın en büyük hastanesi idi.
İstanbul Tıp Fakültesi’nin ilk adımı sayılan bu darüşşifada hastalara uygun ilaçlardan başka musiki konserleri gibi ruhi tedaviler de uygulanıyordu4,6,7,10,13. Bugün sadece küçük bir duvar parçası kalmış olan darüşşifa, 1824 yılına kadar faaliyet göstermiş, özel- likle yeniçeriliğin lağvından sonra terk edilmiştir
Edirne II. Bayezid Darüşşifası (1488) II. Bayezid’in, kendi adıyla mimar Hayreddin’e yap- tırdığı külliyenin bir parçası olan darüşşifada, ruh hastaları müzikle tedavi edilmiş, gerekli her türlü yöntem için olanaklar sağlanmıştır10,14. Bu hastane akustiği ve planlanması açısından müzikle tedaviye uygun bir şekilde inşa ettirilmiştir. Bu yapısıyla Türk psikiyatrisi ve medeniyetinin eşi bulunmaz bir hasta- nesidir7. Hastanede, 12 küçük, bir de ortada büyük kubbeli, altı köşeli asıl merkezi hastane yapısı, hemen onun yanındaki büyük avlu etrafına gruplanan 6 odada, 16. yüzyılın ortalarından 1912 yılına kadar akıl hasta- larının yatırıldığı bölümü vardı.
Evliya Çelebi, merke- zi binada haftanın 3 günü 10 müzisyenden (3 hanende: şarkı söyleyen; 7 sazende: keman, santur, musikar, ud, ney, vb çalan) oluşan bir saz ekibinin hastalara konser verdiğini söylemektedir. Darüşşifada ilaç ve müzik tedavisi yanında güzel kokularla (sümbül, reyhan, lale, karanfil, şebboy vb) rehabilitasyon yapıldığı da bilin- mektedir4,7,13. Darüşşifa, 1866’da Edirne’de yeni bir hastane açılınca, sadece akıl hastaları için hizmet vermiş, Balkan Savaşından sonra ise tamamen boşal- tılmıştır. Trakya Üniversitesi tarafından onarılan yapı bugün Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Süleymaniye Darüşşifası (1557) Kanuni Sultan Süleyman’ın 1550-1557 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırdığı külliyenin önemli bir bölü- münü oluşturan darüşşifa, hasta odaları ve hamamın bulunduğu, bodrum katının ise akıl hastanelerine ayrıldığı önemli bir yapıdır10,11. Darüşşifa 1843 yılın- dan sonra sadece akıl hastalarına hizmet vermiştir. Cumhuriyet döneminden sonra medresenin büyük bir kısmı üzerinde Süleymaniye Doğum Evi yaptırılmış- tır4.
KAYNAKÇA
Ak, Şahin, Avrupa ve Türk İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi Tarihi Geli-
şim ve Uygulamaları, Öz Eğitim Yayınevi, Konya, 1997. Grebene, Bekir, Müzikle Tedavi, Sanem Matbaa, Ankara, 1978.
Güvenç,Rahmi Oruç, Türk Musikisi Tarihi ve Türk Tedavi Musikisi, Metinler Matbaa, İstanbul, 1993.
Güvenç, Rahmi Oruç, Türklerde ve Dünyada Müzikle Ruhi Tedavinin Tarihçe- si ve Günümüzdeki Durumu, İstanbul Üniversitesi basılmamış doktora tezi, İstanbul, 1985.
Korlaelçi, Murtaza, İbn-i Sinada Müzik, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, 1984.
Ögel, Bahaddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
Öztuna, Nazmi Yılmaz, Türk Musikisi Ansiklopedisi, Milli Eğitim basımevi,
İstanbul, 1976.
Terzioğlu, Arslan, Türk–İslam Psikiyatrisinin ve Hastanelerinin Avrupa’ya Tesirleri, Bifaskop Yayınevi, İstanbul, 1972.
Yiğitbaş, Sadık, Musiki İle Tedavi, Yelken Matbaa, İstanbul, 1972.
- Güvenç OR. Eski Türklerde Müzik İle Tedavi. Türkler. Cilt 3. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları; 2002. 460-467.
- Grebene B, (ed). Müzikle Tedavi. Ankara: Güven Kitabevi; 1978.
- Ak AŞ, (ed). Avrupa ve Türk-İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi Tarihi Gelişimi ve Uygulamaları. Konya: Özeğitim Ltd. Şti; 1997.
- Çoban A, (ed) . Müzikterapi. Ruh Sağlığı İçin Müzikle Tedavi. İstanbul: Timaş Yayınları; 2005.
- Akdeniz N. Osmanlılarda Hekim ve Hekim Ahlakı (Doktora Tezi). İstanbul: İstanbul Üniversitesi; 1977.
- Erkan M, Şahin S. Türklerde Müzikle Ruh ve Sinir Hastalıkla- rının Tedavisi. Kayseri Üniversitesi Gevher Nesibe Bilim Haf- tası ve Tıp Günleri, Kayseri 11 – 13 Mart 1982; s.572-579.
- Şevki O (Sadeleştiren Uzel İ, (ed)). Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi. Ankara: Kültür Bakanlığı; 1991.
- Gençel Ö. Müzikle tedavi. Kastamonu Eğitim Dergisi 2006; 14(2): 697-706.
- Cantay G, (ed). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi; 1992.
- Ünver AS. Selçuk Tababeti. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları; 1940.
- Bayat AH, (ed). Tıp Tarihi. İzmir: Sade Matbaa; 2003.
- Tekiner H, (ed). Gevher Nesibe Darüşşifası Ortaçağda Öncü Bir Tıp Kurumu. Ankara: Kalkan Mat.; 2006.
- Şehsuvaroğlu BN, Erdemir AD, Güreşsever GC, (eds). Türk Tıp Tarihi. Bursa: Taş Kitapçılık; 1984.
- Çalışır F, (ed). Müziğin Düşüncedeki Yeri. Ankara: İş Matbaa- cılık ve Ticaret; 1971.
DİPNOTLAR
1 Şahin Ak, Avrupa ve Türk İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi Tarihi Gelişim ve Uygulamaları, Öz Eğitim Yayınevi, Konya, 1997, s:5.
2 Şahin Ak, Avrupa ve Türk İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi, s:58-59.
3 Bahaddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991,s:204.
4 Şahin Ak, Avrupa ve Türk İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi, s:77.
5 Rahmi Oruç Güvenç, Türk Musikisi Tarihi ve Türk Tedavi Musikisi, Metinler Mat- baa, İstanbul, 1993,s:10.
6 Şahin Ak, Avrupa ve Türk İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi, s:88.
7 Şahin Ak, Avrupa ve Türk İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi, s: 97-98.
8 Sadık Yiğitbaş, Musiki İle Tedavi, Yelken Matbaa, İstanbu, 1972, s:34.
9 Bekir Grebene, Müzikle Tedavi, Sanem Matbaa, Ankara, 1978, s:26.
10 Arslan Terzioğlu, Türk–İslam Psikiyatrisinin ve Hastanelerinin Avrupa’ya Tesirle- ri, Bifaskop Yayınevi, İstanbul, 1972, s.24-26.
11 Rahmi Oruç Güvenç, Türklerde ve Dünyada Müzikle Ruhi Tedavinin Tarihçesi ve
Günümüzdeki Durumu, İstanbul Üniversitesi basılmamış doktora tezi, İstanbul, 1985, s:21-22
12 Nazmi Yılmaz Öztuna, Türk Musikisi Ansiklopedisi, Milli Eğitim basımevi, İstanbul, 1976, s.23
13 Rahmi Oruç Güvenç, Türklerde ve Dünyada Müzikle Ruhi Tedavinin Tarihçesi,
s:24
14 Şahin Ak, Avrupa ve Türk İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi, s:129.
