“En iyisi sevinmeyi öğrenelim, böylece başkalarına acı vermeyi ve acıları düşünmeyi unuturuz.”
Friedrich Wilhelm Nietzsche
Kavramların açıklanması için öncelikle kavramların kökenlerini, yapılarını bilip daha sonra ne anlamda kullandıklarını bilmek ve doğru bir şekilde kullanmak gerekir. Öncelikle bunun için kavramları etimolojik olarak açıklayıp yazmak gerekir.
Benim açıklamaya çalışacağım daha doğrusu tezimde yazacağım kavramlar Nietzsche’nin “yalnızlık” , “hastalık” , “felsefe” ve “ölüm” kavramlarıdır. Daha sonra ise bu kavramları Nietzsche bağlamında kendi yorumlarımla birlikte ele alacağım.
Bunları yazarken Nietzsche’nin hayatı ve dönemi itibariyle onun kavramları dâhilinde daha iyi anlayıp yazmaya çalışacağım. Çünkü bir filozofu anlamak onun hayatını, dönemini, çevresini okuyup düşünmek her zaman o filozofu daha iyi anlamamıza yardım eder. Ve bir de o filozofun başka filozoflarla olan ilişkileri diğer filozoflarla olan bağı, uyuşması, çatışması o filozofu daha kendisi yapar.
Ben tezimde Nietzsche ve onun dört kavramını ele alırken daha çok bu kavramlardan yola çıkarak ve tüm bu yazdığım şeyler bağlamında ele alıp yorumlayacağım. Öncelikle biraz Nietzsche’nin hayatından kareler yazmak istiyorum ki yazdığım kavramlar daha iyi anlaşılabilsin.
Çünkü Nietzsche hayatı boyunca biraz acı, biraz hastalık, biraz da yalnızlık içinde olan birisi olmuştur. Nietzsche; Alman bir filozof olarak 15 Ekim 1844’te Prusya Devleti’nde, Lützen’de doğdu. Prusya Kralı Freidrich Wilhelm’in yaş gününde doğduğu için bu isimle vaftiz edildi.
Erken yaşta babasını kaybetmesi ve babasının ölümünden sonra annesi, kardeşi, iki teyzesi ve anneannesiyle yaşaması onun hayatının büyük bir kısmını etkilemiştir. Kadınlarla olan ilişkisini de biraz buraya bağlayabiliriz. Aynı zamanda dindar ve şımarık büyümesi de etkilir.
Bu yüzden ona okulda “küçük protestan papazı” diye seslenilmiştir. Nietzsche ailesinin onun hayatıyla ilgili özellikle din konusundaki isteklerine karşı çıkıp, kendi seçtiği yolda ilerlemek istemiştir. Dönem dönem özellikle Boon’da iken birliklere katılıp, bir düelloda yaralanınca “Tanrı öldü” fikrini ortaya çıkarmıştır.
Yirmi bir yaşındayken Ekim 1865’te Leipzig’e genelev ziyaretlerinde frengi mikropu kaptı. Ve bu yüzden kadınlara karşı muhalif bir tutum sergiledi. Daha sonra Schopenhaur okumalarıyla ve orduya katılıp oradaki kaza sonrasında hastaneye kaldırıldı ve ordudan da terhis edildi. Leipez’de üniversiteye devam etti. Burada profesörlerin beğenisini kazandı.
Fakat filologları sevmezdi pek fazla.
Bu sıralar aynı zamanda Richard Wagner ile tanıştı. Richard Wagner’ın babasıyla aynı yaşta olması ve fiziksel olarak babasına benzemesi ona daha yakın olmasına sebep oldu. Ve karşılığını da sevgi olarak aldı. Bu şekilde hayatını devam ettiriyordu. Dönem dönem çalışmalarına devam etti.
Gelen teklifleri değerlendirmeye çalıştı. Basel’de kültür tarihçisi Jacob Burchardt ile tanıştı ve oradaki tinsel olarak kendisiyle aynı duruma sahip tek kişiydi. Belki de Nietzsche’nin hayatı boyunca saygı duyduğu tek kişiydi.
Temmuz 1870’de Almaya ve Fransa arasında çıkan savaşta Nietzsche vatanseverlik coşkusuyla gönüllü hasta bakıcısı olmak için başvurdu. İlk kez en güçlü ve yüksek yaşama isteğini hayatta kalmak için mücadele etmekte değil, tersine güç, savaş ve egemenlik isteğinde olduğunu anladı. Güç İstemi Kuramı’nı bu şekilde oluşturdu.
Bu savaş esnasında pek çok şey gördü ve hastalandı. Dizanteri ve difteri teşhisi ile hastaneye kaldırıldı. Daha sonralarında bedensel acılarını dindirmeye çalışırken “Sabah alacası , Şen bilim ve İyinin ve kötünün ötesinde” gibi önemli eserleri yazdı. Aşırı çalışma, yalnızlık, çektiği acılar ile birlikte frenginin “beyin felcine” neden olan üçüncü evresi onu yatağa bağlı hale getirdi.
Bir süre sonra 25 Ağustos 1900’de Nietzsche öldü. Kız kardeşi onun eserlerine eklemeler yaptı. Nazilere yaranmaya çalıştı. Naziler de Nietzsche’nin “üst insan ” fikrini kullandılar. Ancak Nietzsche şöyle demişti:
“Günün birinde beni aziz ilan etmelerinden çok korkuyorum… Ben aziz biri olmak istemiyorum, öyle olmaktansa soytarı olmayı yeğlerim.” Yalnızca soytarı! Yalnızca şair! Aydınlığı yitmiş havada Ne zaman çiyin tesellisi Düşse toprağa, Görülmeksizin işitilmeksizin hatta Teselli eden çiy tüm müşfikler gibi Hatırlarsın o vakit, hatırlasın hararetli gönül Semavi gözyaşları ve çiğ damlalarından sonra Otları sararmış patikada Gönül kara akşam güneşinin nazarı Sıyrılıp kara ağaçlardan, dolaşırken üzerinde Güneşin parlak harlı nazarı eziyetten hoşlanan!
(Dionyos dithyrombosları, sayfa7)