SATIRIN GÜNCESİ
Söz dediğin uçuşkandır. Savrulur durur, aniden takılır kalır herhangi bir yerde. Sonra ordan buraya, burdan da başka bir konuma. Gezgindir bir bakıma.
Yazı burda devreye girer, ve sözün üzerinde hakimiyetini tescil eder. Yazı kalıcıdır, kurulduğu her satır arasında varlığını yaşatır. Demirbaşdır bir bakıma, yıllar yıllar geçse de izi kalır.
Yazma serüveni söz ve yazı arasında sıkışıp kalan, sesini duyuramayan gönül ile başlar. Süre gelen bir sözdür ya bu dilimde. “Gönül fısıldar, parmaklar duyar” diye. Zihnin akışkan mesaisinde bir tabela niteliğindedir bu dört kelimeden oluşan cümle.
Lakin, bu ince fısıltıyı duyumsayabilmek için elbetteki iyi bir duyma yetisi gerekmektedir. Algı penceresi ise sürekli açık tutulabilmelidir.
Öyle ya! Sıkı sıkı kapatırız bu pencereyi. Ruhumuz nasıl da daralır öteden beri.
“Gönül fısıldar, parmaklar duyar.“
İşte zihnimin en üst sıralarında yer alan tabela yine kondu iki yakama.
Nasıl kulaklarımı kapatabilirim ki ona! İşaret zamirleri de kifayetsiz kalıyor bu duruma. Ben, sen, o ayrımı uzun bir sessizliğe aralanıyor bir anda.
Satırın güncesi diyelim adına, iki çizgi arasına döşensin tüm fısıltılar boylu boyunca.
Söz uçuşkandır demiştik ya!
Tüm heybetiyle harfler diziliyor yan yana, parmaklarımın arasına sıkışan kalemim aracılığıyla…
Derinlerden gelen bir melodinin harflere ulaşması ile başlar her şey. Her biri farklıdır, lakin duydukları ses aynıdır. Duyar duymaz tek sıra halinde dururlar ve notaların ahengine göre kaynaşırlar. Önce kelimeler dile gelir, ardından da cümleler…
Yitik kalan yada varlığını belli edememiş hissiyatlar bir düğüm misali boğazda yer ettiğinde bir virgül düşer aniden araya, kimbilir belkide bir nokta.
Şaşkınlıklar ünleme, umutlar üç noktaya dönüştüğünde ilk dans başlamış gibidir uçuşan harfler arasında.
Görsel bir şölen adeta. En klasik dans türü olan tangoyu kıskandırırcasına…
Şimdi ilk adım sende, sonraki adım da bende.
İçten gelen melodinin ve fısıltıların sesini duy tek kalemde!
Youtube
